Şevin'in KIŞ BAHÇESİ

Gökten onca kar tanesi düşer, hiçbiri bir diğerine değmezmiş.



1/28/2010

İkinci Avlu Yazıları

Topkapı Sarayı, 2. Avlu Girişi,

İlk gençlikte büyük heyecanla alınan kararlar nazlı kar taneleri gibi eridi gitti. Geriye kalan, uzak günlerin solmuş gölgesi. Hiç yaşanmamış günler, hiç alınmamış kararlar, hiç kurulmamış hayaller gibi... Ömrümün son günlerine yanaşır gibi küçük kayığım, sessiz, huzurlu. Limana yaklaştıkça durulurum. İçimde belli belirsiz, tatlı bir hüzün duyarken bir yandan da arar dururum ama mutsuz olmak için sebep bulamam. Bu tatlı, uysal yorgunluğum yalnızca kavurucu yaz ortasında yağan yağmurdan olamaz....
Temmuz, 2007


Topkapı Sarayı, 2. Avlu

Ayın 23'ü, temmuz. Hava sıcak. Tüketici. Günü anlatan en uygun kelime: hüzün? Ama bunu böyle birdenbire yazıverince anlamsızlaştı gitti. Başka kelime bulmalı. Hüzün? Emin değilim. Şöyle deneyelim; hata üzerine hata yapan bir küçük kızın, nihayet vardığı limandaki çaresiz ama uysal mutsuzluğu. Böyle daha iyi. Ama bir kelimeyi aştı şimdi de. Bugünü bir kelimeye sığdırmaya gücüm yetmedi öyleyse...
Ben kırmamıştım dümeni bu limana doğru, sadece rüzgardı, diyebilir misin? Zor. Öyleyse sorumluluk alıp kabullenme zamanı. Hayatının son günlerini yaşıyormuşsun hissine geri dön. Can simidi gibi sarıl, bırakma bu fikri. Herşey için çok geç. Avuntu: paralel bir evrende başka limandasın nasıl olsa. Yıldız fallarına göre bu iki sene çok zor geçecekmiş... İşte buldum en sonunda bu ağır düşüncelerin, mutsuz hislerin kaynağını; ard arda dinleyip durduğun şu melankolik şarkı: I can't take my eyes off of you... Budur. İşte herşeyin sorumlusu. Öyleyse bir sonraki şarkıya geçelim: the good times are coming... they'll be coming soon. İşte buna da inanasın yok, değil mi?!
Temmuz, 2007



Topkapı, 2. Avlu

Arka fonda "Silent all these years". Herşey yolunda. Tatlı bir serinlik, hafif bir esinti bile eksik değil. Yapraklar gürültücü biraz. Bütün bu hışırtıyı çıkaranlar yapraklarmış, şaşırdım kaldım! Bu duyduğum şelale sesi mi yoksa, demiştim! Şu ikinci avlubu tatlı eintiyle bugün, bir masal bahçesi gibi. Uzakta koşuşturan çocuklar uzak bir masal ülkesinin yetişkinleri. Şu koca gövdeli ağaç da hala gevezelik ediyor benimle. Neden bahsediyor, anlasaydım... Bugün herşey iyi, herşey güzel diyor olmalı. Rüzgarın savurduğu yalnız yapraklar değil bugün. Hiçbir kötü ve ağır düşünce bu rüzgarda tutunamaz. Köpük gibi erir gider en kasvetlileri... Aslında tüm sıkıntı hallerim bu yeni huzur haline alışmaya çalışmaktan geliyor. Daha fazla şekeri çözemeyen bir bardak su gibi, bedenim bu kadar huzuru eritemiyor. Kavga edip durmam hep bundan. Tam şu an içinde ölecek olsam, dünyanın en mutlu insanı olarak giderdim aslında...
Masal bahçesinin ağaçları söyleşmeye devam ediyor. Günün galibi esinti oldu, güneş kavuramadı bugün hiç. Bugün ne birşey eksik, ne birşey fazla. Bu geveze yapraklar, bu hafif esinti cennetten gelmiş olmalı ya da kaçınılmaz olarak burası cennetin kendisi. Bugün kimse beni bunun aksine inandıramaz.
Ağustos, 2007


Topkapı, 2. Avlu
Herşeyin normale döndüğü gün diye not düştüm ajandama... Sarayın ikinci avlusu... 3. kapının önüne yeniçeri kılıklı adamlar dikmişler, gelen geçen bunlarla fotoğraf çektiriyor. Adamların yüzünde bir garip sıkıntı, mahçubiyet sanki biraz da gurur ifadesi. Bunaltıcı ağustos sıcağı. Ağustos ayının şüphesiz en güzel yanı, hemen ardından eylül ayının gelmesi. Şerbeti fazla kaçmış bir tatlı gibi ağustos. İç burkan tatlıdan sonra bir bardak serin su: Eylül. İçinde bir dilim limon ve bir kaç parça taze nane yaprağı... Bu sihirli avlu bugün yine masallardan fırlamış gibi. Bunca insanın telaşı da bozamıyor büyüyü. Ağaçlar böyle kararlı ve sağlam durdukça da bozamaz gibi. Masal bahçesinde beş dakikam daha var, sonra gidiyorum. Bunca kalabalığa rağmen gizli bir köşem var bahçede. Bu köçecik sanki huzurumun güvencesi. Bu bahçe, bu köşe durdukça ölümsüzüm.
20 Ağustos, 2008


Topkapı, 2. Avlu
İşte beklenen gün. Bütün güzelliği, sade zerafetiyle bu gelen eylül ayı olmalı. Davetin onur konuğu gibi çıkageldi. Yaprakların dökülmesi de hep saygıdan. İkinci avlu sevinçten şaşkına dönmüş.
Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra evime varıp sığınmış gibiyim.
1 Eylül, 2008



Topkapı, 2. Avlu
Bu bahçe gerçekte yok. Bahçede yürüyen, bir oraya bir buraya koşturanlar da yok. Az bulutlu havada güneş bulutların ardından sızar ya bulutları delip geçer gibi. İşte bu gördüğüm insanlar da düşüncemin gölgelerden sızıp bahçeye düşmüş halleri. Bahçenin kendisi gibi. Nesini anlatsam bilmiyorum. Ağaçlardan havalanıp oraya buraya konan, sonra yeniden yükselen tatlı esintiyi mi? Baharın ilk papatyalarının keyifle güneşlenmesini mi? Her köşede zaman durmuş gibi. Mermer sütunlar üzerinden zarif tuğladan kemerler, koca koca selviler, kavaklar... Kemerlerin altında beş yaşlarında bir çocuk topaç çeviriyor. Şimdi topaçı tuttu ipinden kendi etrafında dönüyor. Hayal değilse ne bunlar? Tüm bunlar düşüncemin cılız ışık oyunları. Birazdan gidiyorum. Ben gittiğimde de varolmaya devam edecek mi burası? Benden sonra da yeşil topacını çevirmeye devam edecek mi mavi kazaklı çocuk? Geçen yaz boyu benimle gevezelik edip duran şu koca ağaç da burda olacak mı? Sanmam doğrusu.
30 Mart, 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder