Şevin'in KIŞ BAHÇESİ

Gökten onca kar tanesi düşer, hiçbiri bir diğerine değmezmiş.



3/02/2010

Konya yolunda tekdüze yolculuklar

Eylül, 2009



Yağmur hem yağıyor hem yağmıyor gibi. Sekiz saattir yoldayız. Konya ovası çölden farksız. Hep aynı renk, aynı iç burkan tekdüzelik. Küçük köyler görüyoruz. Merak içindeyim. İnsanlar nasıl yaşar bu köylerde, neler yapar diye düşünüp duruyorum. Peki ya ben nasıl yaşardım bu köylerden birinde. Hiç şüphesiz dünyayı kendi köyümden ibaret sanıp yaşayıp giderdim. Aynı şimdi yaptığım gibi... Arabanın içine kadar sızıp içeriyi dolduran o güzel toprak kokusunu içime çekiyorum. Bir Van Gogh resminde gibiyiz; her yer sapsarı. Ya da daha çok ağırbaşlı bir bozkır sarısı. Yollardan hayalet gibi geçip gidiyoruz. Buraya ait değiliz. Ama bir türlü çıkamıyoruz resimden.
Her uzunca düzlüğün sonunda, ufuk çizgisinin göründüğü yerlerde bizi bir şeyler bekler gibi. Ama ulaşmak ne mümkün, çizgi hep ötelere kaçıyor. Çocuğuna yüzme öğretmeye çalışan anne gibi ufuk çizgisi. Küçük çocuk fazladan bir iki kulaç daha atsın diye, fark ettirmeden geriye adım atıyor. Biraz daha geriye, biraz daha, şimdi bir adım daha geriye. Biraz daha dayan, neredeyse yüzüyorsun artık. Biraz daha dayanırsan daha güçlü olacaksın...
İleride tarlalar yanıyor. Sarı bir duman gökyüzüne doğru ayaklanmış. Toprak mutlaka tekdüzelikten tutuşmuş. Birden bir rüyaya dalıp çıktık. Uzun bir çizgi boyunca yanan tarlaların içinden geçtik.
Yağmur yağmıyor artık. Yine aynı tekdüzelik, yine yol boyunca küçük köyler, yine yoldayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder