Şevin'in KIŞ BAHÇESİ

Gökten onca kar tanesi düşer, hiçbiri bir diğerine değmezmiş.



1/28/2010

Sarnıç'ta, 11:34


Bir günün tamı tamına yarısını soğuktan titreyerek geçirdikten sonra nihayet içebildiğim bir fincan sıcak çay. Ağustos sıcağında mucize gibi çıkıp gelen serinliğin kılık değiştirmiş hali. Ben yine bekliyorum... Hayatımın kaçta kaçını bekleyerek geçirdiğimi hesaplamaya kalkarsam ortaya çıkacak sonuç cesaret kırıcı olabilir. Kaç kişi henüz on yaşına bile basmadan, ben en çok beklemekten nefret ediyorum cümlesini kurmuştur. Artık nefret etmiyorum. Şimdi... hemen şu anda... sarnıcın kafeteryasında bir yandan bekleyip bir yandan çay içerken, acaba 20 dakika daha beklemek zorunda olmasaydım ne yapıyor olmak isterdim diye sorunca fark ettim ki, çok fena şey değilmiş beklemek. Öyleyse neymiş!? Yalnızca beklerken - daha doğrusu beklemek zorundayken - zamandan kaçmak için telaş içinde değilim. Anın içinde tutunmayı beceremeyen bütün insanlar gibi, hep koşarcasına hatta kaçarcasına yaşadığımdan olsa gerek, bu küçük beklemeler beni kendimle başbaşa bırakmaya başladı. Demek ki ancak durmaya zorunlu olduğumda durabiliyorum. Ancak beklemek zorunda olduğumda koşmuyorum. Nereye küçük kız? Bunca acele nereye ulaşmana yarayacak? Ama bu durumda doğru soru şu olsa gerek; bu kadar acele neden kaçmana yarayacak? .. İşte geliyorlar. Haydi öyleyse koşmaya devam. Bir sonraki durağa kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder